İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, tutuksuz yargılanan polisler Hakan A., Onur Ü. ile Muhammet O. Ses ve Manzaralı Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı. Şikayetçi Ezgi Sevgi Can ile tarafların avukatları da duruşmada hazır bulunurken; sanık polis Soner G. ve uzman Zafer K. ise duruşmaya katılmadı.
Duruşmada, Onur Yaser Can’ın arkadaşları şahit olarak dinlendi. Üniversiteden arkadaşı Selda Taşkın, Can’ın hayat dolu biri olduğunu, İstanbul’da gördüğünde eski sevinci olmadığını söyledi. Taşkın, Can’ın gözaltında alındığında çıplak arama yapıldığını, aşağılandığını, ikinci defa karakola çağrıldığını, söylemediği şeylerin altında imzası olduğunu aktardığını söyledi. Arkadaşı İbrahim Özgün de Can’ın takip edildiğini söylediğini, polisin arkadaşlarına, işyerine ve yakınlarına da baskı kuracağını aktardığını belirtti.
Onur Yaser Can’ın narkotik şubedeki imajları izletildi
Can ailesinin avukatları evraka, sanık polislerin Onur Yaser Can’ı gözaltına alarak Narkotik Şube Müdürlüğü’ne götürdükleri ve doktor muayenesine götürdükleri şimdiye kadar ortaya çıkmamış manzaraları sundular. Kelam konusu görüntü duruşma salonunda izletildi. Avukat Tuğçe Duygu Köksal bu görüntünün şimdiye kadar ortaya çıkmadığını belirterek manzaraların sanıkların sorumluluktan kaçınmak için gerçeğe ters beyanlar verdiğini ortaya koyduğunu söyledi. Köksal, mahkemenin bir evvelki duruşmada azap, eziyet ve intihara yönlendirme hareketleriyle ilgili kabahat duyurusunda bulunmama kararını hatırlatarak mahkemenin görüntüyü yeni kanıt kabul kabul ederek hata duyurusunda bulunması gerektiğini söyledi.
Savcı mütalaasını açıkladı
Mütalaada, 4 sanık polisin, “İştirak halinde birden fazla resmi dokümanda zincirleme olarak resmi dokümanda sahtecilik” ve “Resmi belgeyi bozma” hatalarından başka farklı toplam 7 yıl 6 aydan 27 yıl 7 aya kadar mahpus istemiyle cezalandırılmaları talep edildi. Uzman olan sanık Zafer K. için ise gerçeğe muhalif uzmanlık yapma, kamu görevlisinin resmi evrakta sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme yahut gizleme hatalarından kamu davası açıldığı, fakat sanığın başka sanıklar ile irtibatını gösteren kanıt bulunmadığı belirtilerek beraati istendi.
“Suçları salt evrakta sahtecilik değildir”
Mütalaadan sonra kelam verilen Ezgi Sevgi Can, “13 yıldır iğneyle kuyu kaza kaza bu sürece gelindi. Ailemin, annemin ve babamın oğullarının ömür hakkı ihlal edilirken nasıl yıprandıklarının şahidiyim. Bu süreçte onları öldüren şey yalnızca evlat acısı değil, işlemeyen adaletti. Onların acısına su serpen bir karar olsaydı şu an ortamızda olacaklardı. Anne babamın hayatına mal olan bir uğraşla bugüne gelindi. Cürümleri salt evrakta sahtecilik değildir. Bu kıssanın öncesi ve gerisiyle değerlendirilmesini talep ediyorum. Bir evvelki orta karardan dönmenizi ve azap tarafından kabahat duyurusunda bulunma yükümlülüğünü yerine getirmenizi istiyorum. Yalnızca Yaser Can ölmedi, Hatice Can, Mevlüt Can da öldü” dedi.
Duruşma son savunmalar için ertelendi
Mahkeme heyeti, sanık avukatlarına mütalaaya karşı son savunmalarını yapmaları için müddet verdi. Heyet, polislerin ‘işkence’ ve ‘intihara yönlendirme’ hareketleriyle ilgili kabahat duyurusunda bulunulması talebinin kararla birlikte kıymetlendirilmesine karar verdi. Duruşma ertelendi.
“Daha umutluyuz”
Duruşma sonrasında basın mensuplarının soruları üzerine açıklama yapan Ezgi Sevgi Can, savcının sanık polislerin “evrakta sahtecilik” cezalandırılması istikametindeki mütalaasını olumlu bulduklarını ve “işkence” kabahatinden mahkemenin kabahat duyurusunda bulunma taleplerinin değerlendirilmesini de çok kıymetli bulduklarını belirterek “Daha umutluyuz” dedi.
Ne Olmuştu?
ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 tarihinde İstanbul Beyoğlu’nda narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. Tabirinin alınmasının akabinde özgür bırakıldı. Bundan iki gün sonra, “tutanaklarda eksiklik olduğu” gerekçesiyle tekrar karakola çağrıldı. 23 Haziran 2010’da üçüncü sefer söze çağrılan Can tıpkı gün intihar etti. İntiharının akabinde annesi Hatice Can, oğlunun pantolonunun art cebinde, üzerinde çıplak aramaya maruz bırakıldığına ait tabirlerin yazılı olduğu bir not buldu.
Anne Hatice Can da 2014 yılında intihar etti. Baba Mevlüt Can ise sıhhat problemlerinden ötürü 2019 yılında hayatını kaybetti.